Öğretmene Duyulan Saygı Neden Azaldı? 28 Eylül 2025, 07:05

Değerli okuyucularım, günümüzde yaşadığımız bu garip çağı düşündükçe içim burkuluyor. Sizin de burkulabilir. Maddi olarak eskiye nazaran daha iyi durumda olsak da para kazanma hırsımız bir türlü doyuramadığımız o iç boşluğu doldurur sandık. Oysa yanıldık. O boşluk, lüks arabalarda, yatlarda, katlarda ve en pahalı telefonlarda kendine yer buldu.
İnsanlar zenginliği sadece parayla elde edilebilecek bir zirve sandı. Ne var ki, bu zirveye çıkanların birçoğunun gönlü fakir kaldı. Zengin bir sofrada ruhunuzu doyuracak bir lokma bulamazsınız. Her şeyi parayla satın alacağını sananlar, bitmeyen bir eşya yarışına girdi ve bu boşluğu her gün sosyal medyada bir üstünlük gibi paylaşarak doldurmaya çalıştılar. Ama nafile; gönül ve zihin hâlâ aç, hâlâ fakir.
Böyle bir toplumun fertleri eğitime, ilme, kitaba ve en nihayetinde öğretmene nasıl baksın? Onlara da maddi bir değer biçmeye başladılar. Değerlere, ahlaka, edebe, mecaz ve soyut olan güzelliklere maddi değer biçilemez. Kendisinden daha az kazanan bir öğretmeni, hâliyle ve tavrıyla küçümsemeye kalktılar. Elbette toplumun hepsi böyle değil ancak böyle olanların sayısı da az değil. Bazıları bilerek, bazıları gafletinden bazıları cehaletinden bazıları çıkarları uğruna böyle davranıyor olabilir. Her insanın kendine göre farklı bir durumu vardır.
Oysa insan, gönüllere girerse zengindir; verdikçe, yardım ettikçe büyür ve coşar. Ne yazık ki, bu bakış açısı ilmin ve öğretmenliğin itibarını düşürdü. Oysa biz, "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." düsturuyla yetiştik. "İlim Çin'de de olsa gidin alın." diyen bir medeniyetin çocuklarıydık. İlim, Müslümanın yitik malıdır, nerede bulursa alır, derdik. Bu anlayış bizi yücelten şeydi. Lüks arabalara binmekle, dev yatlarla gezmekle insan-ı kâmil olunmaz; insanlık, ilimle, irfanla, gönül zenginliğiyle elde edilir.
Yatlar, katlar, imkanların en güzeli olsun! Ona da bir şey denmez ancak her türlü eşya, para, makam ilim ve ilim yolunda mücadele verenlerin önünde olamaz. Olmamalı. Önce makam, önce para değil önce insan, insanlık, dürüstlük, yardımlaşma, paylaşım, iç huzur, gözü doymuş insan dikkate alınmalı ve yüceltilmeli.
Omuzlarımızda taşıdığımız bu kutsal emanet zamanla yıprandı. Eskiden bir öğretmen geçtiğinde caddelerde oynayan çocuklar, gençler, esnaf saygıyla kenara çekilirdi. "Hoca geliyor! /Öğretmen geliyor!" sözünün içinde bir hürmet ve edep gizliydi.
Öğretmen sadece ders veren değil, ahlakı, erdemi ve maneviyatı temsil eden bir bilgeydi. Ancak sonra bir şeyler oldu. Önce büyüklerimizi, alimleri ve peygamberleri küçülttüler. Sözde eşitlik ve özgürlük adına, hürmet duygularını incittiler. Ardından sinemalar, ekranlar ve romanlar bizi alay konusu yapmak için yarıştılar. Bizleri "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma" diyerek, "Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı" diyerek tiplemelerle küçülttüler. Ekranlara çıkan, ne olduğu belirsiz kişilerle bizi aynı kefeye koydular. Bizi derken tüm milli ve manevi değerlerden bahsediyoruz, şahıslardan değil.
Oysa bizler, ilmin ışığını taşımaya çalışan yorgun ancak inançlı ve derdi olan yolcularız. Bu saygısızlıkların özünde, sahip olduğumuz ilme ve onun temsil ettiği değerlere yönelik bir saldırı olduğunu aklı selim sahibi olup da anlamayan yoktur. Hoca'yı, öğretmeni, ilim ehlini, tüm manevi ve geleneksel olanı değersizleştirerek, onun temsil ettiği tüm güzel değerleri zedeleme peşindeydiler. Hoca ve onun şahsında tüm ilim ehli, İslami değerler, geleneksel ve milli değerler zedelendi, aşağılandı. Buna özgürlük ve demokrasi diyerek bir medeniyeti ayakta tutan değerleri sarsmaya çalıştılar.
Sarstılar mı?
Her şey çok net ve izaha hiç ihtiyaç yok.
Bugünün dünyasında her şey parayla ölçülüyor. Toplum olarak zenginliği, başarıyı ve mutluluğu maddi varlıklara endeksledik. Bu durum, bilgiye ve öğretmene bakış açımızı da değiştirdi. Ebeveynler, çocuklarının "iyi bir meslek" sahibi olmasını istiyor ve bu "iyi “nin karşılığı genelde yüksek maaş ve lüks bir yaşam oluyor.
Bu denklemde, maaşı görece düşük olan öğretmenlik mesleği geri planda kalıyor. Ne yazık ki, hızlı tüketim kültürü ve internet, bilginin değerini de düşürdü. Bilgiye anında, birkaç saniyelik videolarla ulaşmak, kitap okumanın sabrını ve derinliğini ortadan kaldırdı. Bu durum, okuma alışkanlığını da azaltıyor ve bir öğretmenin konuyu enine boyuna anlatması sıkıcı bulunabiliyor artık. Bütün bu değişimin elbette artıları da var ancak şimdilik götürdüklerine bakarak tüm toplumu topyekûn götürmez diye dua edenler de yok değil.
Öğretmene yönelik saygısızlıklar son yıllarda artış gösterdi. 2017'de bir öğrenci velisi, çocuğunun notu yüzünden tartıştığı öğretmene fiziksel şiddet uyguladı. 2022'de ise bir öğrenci, kendisine düşük not veren öğretmenine hakaretler yağdırarak sınıfta taşkınlık yaptı ve bu anın videosu sosyal medyada yayıldı. Bu örnekler, bazı öğrencilerin ve ailelerin öğretmeni "müşteri memnuniyeti" sunan bir hizmet görevlisi gibi görmeye başladığını gösteriyor. Oysa öğretmenler sadece bir bilgi aktarıcısı değil, aynı zamanda birer rehber, eğitimci ve rol modeldir. Öğretmene hakaret etmek, şiddet uygulamak ya da onun otoritesini sarsmak, aslında bilginin ve ahlakın kendisini aşağılamaktır. Yani kendi değerlerimizi aşağılar ve aşağılananın bize ait olduğunu da fark etmeyen kişiler haline geldik.
İşler acısı halimiz var, özrü kabahatinden beter bir halimiz var da denilebilir.
Bu karmaşada bizlere çok büyük bir görev düşüyor. Artık kuzu postuna bürünmüş kurtları ayırt etme vaktidir. Gerçek ilim sahibi insanlar, bu tür fitnelerin içinde olmaz; onlar ilmin vakarını ve haysiyetini korurlar. Bizler de üzerimize düşeni yapmalı, bu kutsal göreve zarar verecek her türlü söz ve davranıştan kaçınmalıyız.
Toplum içinde fitneye neden olacak tartışmalardan uzak durmalıyız. Hayatımızın her anında mesleğimizin ve taşıdığımız manevi değerlerin sorumluluğunu taşımalıyız. Biz öğretmenler de daha büyük çabaların, özenilesi hayal ve icraatları hayata geçirmenin derdini taşımalıyız. Her halimizle rol model olabilmeliyiz, en azından bu yolda karınca misali gayret etmeliyiz.
Unutmayın, bir öğretmen sadece bilgi veren değildir; o, verdiği bilgiyi yaşayan ve yaşatan biridir. Paranın nasıl kazanılması gerektiğini öğretmeden önce kalplerin nasıl kazanılması gerektiğini öğreten kişidir. Bilginin tohumlarını eken ve geleceğin olgun meyvelerini hazırlayıp topluma ikram eden kişidir.
Öğretmen, gizli cevherleri keşfeden ve topluma kazandıran minik hayalleri büyüten, tebessümleri çoğaltan biridir. Bir kartalın ilk kanat çırpışı, kalemiyle dünyayı değiştirenlerin ilham kaynağı ve gönüllerdeki aslandır öğretmen. Cömertçe yanan, yandıkça parlak gözler ve mutlu yüzler sunan kişi olursa öğretmen işte o zaman hürmet edilesi biri olacaktır. Önce öğretmen değişmeli, suya atılan ilk taş olmalı ve dalga dalga büyüyen saygının adresi olmalı öğretmen.
Bir öğretmene duyulan saygı, aslında geleceğe duyulan saygıdır. Bizler, karmaşık bilgileri basitleştiren, soyut kavramları somutlaştıran, öğrencileri daha önce karşılaşmadıkları fikir ve konularla tanıştıran kişileriz. Bilginin gücünü ellerine teslim ettiğimiz bu çocuklar, yarın bu ülkenin ekonomisini, kültürünü, sanatını ve bilimini şekillendirecekler.
Unutmayın, bir öğretmen, bir öğrencinin pes etmesine asla izin vermez. Ne zaman zorlayacağını, ne zaman yön göstereceğini, ne zaman da kendi başına yola çıkmasına izin vereceğini iyi bilir. Çünkü biliyoruz ki, bir öğrencinin başarısı, sadece onun değil, tüm toplumun başarısıdır. Ve bu başarıda en büyük pay, her daim, yorulmadan, usanmadan çalışan biz öğretmenlerin olacaktır. İşte bu yüzden, öğretmenlik kutsaldır ve öğretmen her zaman saygıyı hak eder.
Yukarıda yazılanları yaşayan öğretmenlerin de sayısı azalmış olabilir. Bunu da birlikte yaptık. Ben, sen, o, biz, siz onlar… Hepimiz.
İşte bu yüzden öğretmenlik maddi olanların içinde kayboldu. Çünkü öğretmen, tüm bu benzetmelerin ete kemiğe bürünmüş hali olamadı; sadece bir meslek ve para kazanılan bir iş gibi değerlendirildi. O, her bir bireyin içindeki ışığı keşfeden, ona cesaret veren, yolu aydınlatan ve en önemlisi de insanlık tohumlarını kalplere eken kişi olmaktan çok ötelere bir yerlere taşındı. Öğretmen, bir nesli inşa eden kişi pozisyonundan bakıcılığa, maddi hiyerarşinin alt basamaklarındaki işçilere dönüştü. Onun her bir dersi, her bir sözü, yarının daha parlak olmasını sağlayan birer tuğla olmaktan çıktı, çıkarıldı. Kavramların, değerlerin, gelenek ve göreneğin, bütün güzel şeylerin içi boşaltıldı.
Bütün bunları tekrar ayağa kaldırdığımız gün, paranın değil de ahlakın, değerlerin egemen olduğu gün; öğretmene duyulan saygı ve onun tahtında ilme, kitaba, eğitime, onun etrafında şekillenen tüm güzel değerlere duyulan saygı yine toplumda kendisine yer bulacaktır.
Umudumuzu kaybetmiş değiliz. Niyet ve hayalle başlayan nice küçük adımlar büyük kartopuna dönüşüp yeni yol açmıştır.
Topyekûn azalan saygıyı, toplumun her kesimine; çarşıdan, sokağa, minibüs yolcularından sanat camiasına, televizyon ekranlarından tüm sanal dünyaya ve oradan kararmış kalplere yeniden merhem olacak şekilde çalışıp çaba sarf ederek yaymalıyız. Yeni fidanları filizlendirme vakti çoktan gelip geçiyor.
Evet, başkasından bir adım atsın diye beklemek yerine sen, ben, o, biz, siz olarak adım atmalıyız.
EMİN KEVEN – EĞİTİMCİ & YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Geçmişin Sesini Yazmak: Türk Müziği Tarihi Üzerine Sorgulayıcı Bir Yolculuk
30 Eylül 2025, 09:50 -
Yeniden öğrenci olsaydım?
30 Eylül 2025, 08:32 -
Yeni Bir Kurum Türü: Çocuk Etkinlik ve Oyun Evi
29 Eylül 2025, 18:26 -
ÖZKURBİR Heyetinden Mavigün Eğitim Kurumları’na Ziyaret
29 Eylül 2025, 18:14 -
ÖZKURBİR’den Devran Eğitim Kurumlarına Ziyaret
29 Eylül 2025, 18:05 -
ÖZKURBİR’den Eriş Okulları’na Ziyaret
29 Eylül 2025, 17:57 -
Yavuz Bülent Bakiler Vefat Etti.
28 Eylül 2025, 13:31 -
Öğretmene Duyulan Saygı Neden Azaldı?
28 Eylül 2025, 07:05 -
Sınıfta Var, Hayatta Yok: Yabancı Dil Çıkmazı
27 Eylül 2025, 07:45 -
Sahi Kimsiniz?
26 Eylül 2025, 10:03