LGS-TYT Değişiyor, Anlam Derinleşiyor, Yeni Sınav Sisteminde Okuma Anlama Karnemizi Nasıl Yükseltiriz? LGS’nin ve TYT’nin Yeni Soruları ve Üst Düzey Anlama Becerileri 27 Aralık 2025, 07:56
Sınıfın kapısını her sabah büyük bir umutla açan, ancak karşısında ekranlara esir olmuş, tabletlere gömülmüş, sosyal medyada empoze edilenlerle büyümüş veya büyümekte olan yorulmuş bir öğrenci topluluğu gören bir öğretmen olarak yazıyorum bu satırları. Her zaman istisnalar vardır, onu da hemen belirtelim.
Bugün sadece bir müfredat değişikliğini değil, bir neslin zihnini ve ruhunu yeniden nasıl inşa edebileceğimizi konuşmamız gerekiyor. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile önümüze gelen "yeni" Türkçe dersi yaklaşımı, aslında yıllardır feryat ettiğimiz "anlamıyoruz, anlatamıyoruz" derdimize akademik ve insani bir deva arayışıdır. Okumanın ehemmiyetini, derinlemesine sorgulayan, sadece bakan değil; baktığını gören ve oradan da çıkarımlarda bulunan, güncel değerlendirmeler yapan ve tepkisini farklı çözümlerle ortaya koyabilen bir okuma anlayışından dem vuruluyor yeni sistemde. Neyi, nasıl, niçin okuduğunu bilen ve yeni çözümlerle okuduklarını güncel hayata aktarabilen bir nesil yetişsin isteniyor.
Sokakta, AVM koridorlarında, fastfood dediğimiz yemeklerin peşinde koşturan, tablet ekranlarında kaybolan; sadece tüketen, sadece "kaydıran" ve ne yazık ki soyut bir anlamın, derin bir mecazın kıyısına bile yanaşamayan evlatlarımızı bu uyuşukluktan nasıl uyandıracağız?
Soru da sorun da ortada cevabı-çözümü aslında çoğumuz biliyoruz. Bütün mesele ideal olanın, yapılması gerekenlerin ete kemiğe bürünmesidir. Doğru bildiklerimizi toplum hafızasını ve genel geçer kuralları da dikkate alarak hayata geçirmektir bütün mesele. İşte tam burada karşımıza çıkan Barrot Taksonomisi, sadece sınav formatlarını değil, bir çocuğun dünyayı algılama biçimini değiştirmeyi vaat ediyor. Geleneksel eğitim sistemimizin o sağlam, ahlaki ve insani köklerinden beslenen, ancak modern dünyanın bilişsel ihtiyaçlarını ıskalamayan bir köprü kurmak zorundayız. Bu köprü geçmişi silen, geçmişe hakaret eden değil bizzat oradan beslenen bir köprü olmalı. “Yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmiyor.” geldiği yeri beğenmeyen onun da ötesinde tarihini, geleceğini, dinini, ahlaki değerlerini, örf adetleri bilmeyenlerin sayısını azaltmak olmalı bu köprünün kuruluş amacı.
Bütün bunlardan sonra gelmek istediğim nokta ve konu şu, LGS değişiyor, TYT kabuk değiştiriyor; evet, bu bir gerçek. Ancak değişen sadece soruların tipi değil, soruların bizden beklediği "insan" tipi.
Artık sadece okuduğunu "fark eden" değil, okuduğuyla hesaplaşan, onu tartan ve ondan yeni bir mana devşiren zihinler aranıyor. Daha derinlere, köklere giden bir yol ve mana arayışı bu. Barrot Taksonomisi dediğimiz o basamaklı yapı, aslında bir çocuğun zihninin merdivenlerini tek tek çıkmasıdır.
İlk basamak olan "sözcük düzeyinde anlamada" çocuk sadece metindeki bilgiyi görür; yani geçmişte kullandığımız "Ali topu at" gibi sığ bir komutu değil, "Hasan her gün 20 dakika kitap oku" cümlesini duyduğunda kimin ne kadar süreyle ne yapması gerektiğini anlar. Ancak biz burada takılıp kaldık.
İkinci basamak olan "yeniden düzenleme" aşamasında, çocuktan bu bilgiyi sınıflamasını, örneğin Hasan'ın haftalık toplam okuma süresini hesaplamasını bekliyoruz.
Üçüncü basamak olan "çıkarım yapma" ise zurnanın zırt dediği yerdir. Bugün ekran bağımlısı neslin en büyük eksiği budur. Satır aralarını okuyamamak. Yüzeysel olanı bile anlayamamak, ortada iken çok işimiz var.
"Hava bugün çok gri" dendiğinde, bunun sadece bir meteorolojik olay mı yoksa bir hüzün temsili mi olduğunu ayırt edemeyen bir zihin ne hayatı ne de edebiyatı anlayabilir.
Dördüncü basamak "değerlendirme" ve son basamak olan "tepki verebilme-takdir etme/beğeni" ise çocuğun metinle duygusal ve mantıksal bir bağ kurmasıdır. Bir şiiri okuduğunda içindeki o ilahi anlamı, kâinatı bir nizam ve intizama göre şekillendirmesi, Allah’ın kudretini göremeyen ya da görmek istemeyen, duyamayan, bir hikâyedeki ahlaki ikilemi tartamayan çocuk-lar, sadece sınavda değil, hayatta da sınıfta kalır.
Günlük hayattan bir örnekle bu taksonomiyi somutlaştıralım.
Bir çocuk bir reklam tabelasına baktığında, orada sadece indirim oranını görüyorsa bu en alt basamaktır. Eğer o reklamın onu tüketmeye nasıl zorladığını, hangi renklerin psikolojisiyle oynandığını ve bu harcamanın kendi bütçesine/ahlakına uygunluğunu sorguluyorsa işte o zaman Barrot’un zirvesine doğru tırmanıyor demektir.
Bizim okuma anlama karnemizi yükseltecek olan şey, çocuklara daha fazla test çözdürmek değil, onlara "neden?" ve "nasıl?" sorularını sormayı öğretmektir. Ekran başında "hazır tüketim" ile beyni uyuşan nesil, zihinsel bir tembelliğe alıştı. Her şeyin görselleştirildiği, hiçbir şeyin hayal gücüne bırakılmadığı bir dünyada, soyut düşünce ölür. Oysa bizim medeniyetimiz "oku" emriyle başlayan, kelama hürmet eden, mecazın ve hikmetin derinliklerinde yüzen bir medeniyettir.
Bu yüzden Yeni Maarif Model’indeki Türkçe dersleri, sadece bir dil bilgisi yığını değil, bir idrak inşasıdır. Sınavların bu taksonomi üzerine inşa edilecek olması, öğrenciyi "ezberci" kalıptan çıkarıp "düşünen insan" mertebesine yükseltme çabasıdır.
Peki, bu nesli nasıl ihya edeceğiz? Çözüm, sınıfın içindeki öğretmenden evdeki veliye kadar uzanan bir zihniyet inşasında saklıdır. Çocuklarımızı AVM’lerin tüketime, düşünmeden harcamaya yönlendiren havasından, ortamından uzaklaştırmalıyız. İhtiyaç olmadan öylece alışveriş yapan, tüketmeyi zevk için yapan bir boşlukta debelenen gençliği, tabletlerin sanal hapislerinden çekip almalıyız.
Onlara okumanın bir "iş" değil, bir "oluş" yaşamın kendisi olduğunu hissettirmektir. Yeni Türkçe kitapları ve soru tarzları, çocuğa "Bu metinde ne demek istiyor?" diye sormayacak sadece; "Bu metin sence hakikate uygun mu?
Yazara katılıyor musun?" diyecek.
İşte bu, öğrenciyi özne yapan, ona şahsiyet kazandıran bir yaklaşımdır. İslami ve insani değerlerimizin özünde yer alan "tefekkür" kavramı, Barrot’un üst basamaklarıyla tam bir uyum içerisindedir. Okuduğunu derinlemesine analiz eden bir genç, manipülasyonlara kapılmaz, boş vakit öldürmeyi bir yaşam biçimi haline getirmez. O, kelimelerin izini sürerek kendi hakikatine ulaşmaya çalışır. Geleneksel sistemin disiplini ile modern ortamın-eğitimin sunduğu bu sistemli düşünme biçimini kaynaştırdığımızda, sadece sınavda başarılı olan değil, baktığı yeri gören, duyduğu sese kulak veren, feraset sahibi bir nesil yetişecektir.
Bu yeni anlayışın zihinde nasıl bir yolculuğa karşılık geldiğini şu cümle üzerinden Barrot Taksonomisi ile analiz ederek bitirelim.
"Çatalharman köyünde zeytin toplayan köylüler havanın karardığını görünce kararan gönüllere bir sonraki gün ışık olmaya gayret edelim diyerek eve döndüler."
Bu cümleyi bir öğrencinin zihninden beş aşamada geçirelim.
Sözcük Düzeyinde-Yüzeysel Anlam: Öğrenci, olay yerinin Çatalharman köyü olduğunu, kişilerin köylüler olduğunu ve işin zeytin toplamak olduğunu anlar.
Yeniden Düzenleme: Köylülerin gün sonunda işi bırakıp bir amaçla (umut, gayret, mücadelede olma gayretiyle) dönüş yoluna geçtiklerini özetler.
Çıkarım Yapma: İşte burada derinleşir. "Havanın kararması" fiziksel bir zaman dilimiyken, "kararan gönüller" ifadesinin bir mecaz olduğunu; umutsuzluk, cehalet veya hüzün anlamına gelebileceğini fark eder. Işık olmanın ise "bilgi, sevgi veya yardım" olduğunu sezer.
Değerlendirme: Köylülerin sadece kendi işlerine odaklanmayıp toplumsal bir fayda (umut olma, faydalı olma, rol model olma vb.) gütmelerini ahlaki ve insani açıdan tartarak takdir eder.
Beğeni (Takdir Etme): Yazarın "hava kararması" ile "gönül kararması" arasındaki edebi zıtlığı nasıl estetik bir dille kurduğunu hisseder ve bu cümleden ilham alarak kendi hayatına bir rota çizer.
Barrot Taksonomisi ‘nin modern eğitim dünyasında sunduğu o basamaklı yapı, aslında bizim kadim medeniyetimizin "marifet" ve "tefekkür" silsilesiyle tam bir uyum içerisindedir.
Batı'nın bilişsel basamaklar dediği şeye biz "kelimeden hikmete yolculuk" diyebiliriz.
Bu yolculukta ilk durak sadece okumak değil, "İkra" sırrıyla kâinatı ve insanı anlamlandırmaktır. Barrot’un en üst basamağına koyduğu o takdir ve değerlendirme yeteneği, mahareti, bizim ahlaki sistemimizde "feraset" ve "basiret" olarak karşılık bulur. Öyle değerlendirebiliriz ki öyledir.
Bir metni sadece teknik olarak anlamak değil; "neme lazım" demeden, okuduğu bir haksızlık karşısında "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." düsturuyla dertlenen, kelimeyi vicdan terazisinde tartan bir zihin inşa etmektir asıl mesele.
Dolayısıyla Yeni Maarif Modeli ile hedeflenen o "anlama" becerisi, teknik bir süreçten ziyade; öğrencilerimizin zihnini mâlayâni işlerden temizleyip hikmetle donatması, okuduğu her satırda ilahi ve insani hakikatin izini sürmesidir. Bu, sadece bir sınav başarısı değil, "akleden bir kalp" ile dünyayı ihya etme davasıdır, vesselam!
Yeni hazırlanan metinler, etkinlikler, soru bankaları da umarız bu doğrultuda hazırlanır.
EMİN KEVEN - EĞİTİMCİ YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Hasbihal Buluşmaları Zeytinburnu’nda Gerçekleşti
28 Aralık 2025, 16:28 -
Doğa Koleji Ziyareti
28 Aralık 2025, 15:43 -
Eğitimde Unutulan Bir Güç: Merhamet
27 Aralık 2025, 10:42 -
Mehmet Baran'dan ÖZKURBİR'e ziyaret
27 Aralık 2025, 08:42 -
Kral Kaybederse
27 Aralık 2025, 08:03 -
LGS-TYT Değişiyor, Anlam Derinleşiyor, Yeni Sınav Sisteminde Okuma Anlama Karnemizi Nasıl Yükseltiriz? LGS’nin ve TYT’nin Yeni Soruları ve Üst Düzey Anlama Becerileri
27 Aralık 2025, 07:56 -
ÖZKURBİR’DEN ÜYE ZİYARETİ
25 Aralık 2025, 09:38 -
Öğretmenler Odası: Kırılgan Bir Ekosistem
25 Aralık 2025, 08:50 -
Filistin Hakkında Konuşmalıyız Tiyatro Oyunu
24 Aralık 2025, 11:17 -
Aralık Ayı Yönetim Kurulu Toplantısı
24 Aralık 2025, 11:15

