GİBİ Serisi 1 - Geleceğin Eğitimi, Eğitimin Geleceği, Öngörüler 07 Ağustos 2025, 09:59

Sosyal bir varlık olarak insan, diğer varlıklardan “farklılığının” gereği olarak, “kendini” ve diğer varlıkları tanımaya/bilmeye ihtiyaç duyar. Eğitilebilme ve eğitme konusundaki zihinsel yetenekleri sayesinde, varlıklar arasındaki yeri, yeryüzündeki konumu ve kendine/insana yüklenen anlamı/manayı arayışı ile varlığı ve varoluş süreci aynı zeminde şekillenmiştir.
“Kendini/insanı bilme/tanıma” etkinliği olarak görülen eğitim, kadim dönemlerdeki konumlandırılmasından sonra modern dönemde, “içsel bir süreç” olmanın yanında, endüstrileşme ile güçlendirilen zeminde dışsal bir süreç hâline de gelmiştir.
Anlam/mana arayışı zemininde doğal/organik bir süreç olmaktan çıkıp, teknik ve sanayi düzleminde gelişen insani bir uğraş alanı olarak görülen eğitim uygulamaları, bir yandan farklı anlayışlar ve yaklaşımlarla çeşitlenirken, bir yandan da çok ciddi ve önemli gelişmelere ve dönüşümlere kaynaklık etmiştir.
Kadim dönemlerdeki erken dönem eğitim anlayışlarında bile izleri görülen tektipleşme, standartlaşma anlayışları, modern dönem eğitim anlayışlarında sadece öğretime/talime indirgenmiş; eğitimin “içsel terbiye” boyutu ise önemini kaybetmeye başlamıştır. Bilgelik, hikmet, irfan, fazilet/erdem, değer, muvaffakiyet kavramlarının yerini teknik beceri, mesleki eğitim, başarı vb. kavramlar almış; “iş gücü” ihtiyacına yönelik liberal kapitalist sistemin gereği olarak, tüketiciler ve üreticiler üretmeye yönelik bir eğitim anlayışı ve uygulamaları daha çok ilgi görmeye başlamıştır.
Son dönemlerde etkisi hissedilen neoliberal kapitalist paradigmalar ile, insanı etkin olmayan edilgen bir özne/birey olarak, eyleme dayalı yaşamın “aktif bir üyesi” olarak yetiştirmeyi, “imal etmeyi”, üretmeyi, “yaratmayı” amaç edinen bir yola/yöne girilmiş; öğrenci merkezli eğitim, hayat boyu öğrenme vb. “popüler” kavramlarla “piyasanın” eğitimden beklentilerini karşılayacak şekilde dönüşmeye başlamıştır.
Bu süreçte eğitimde öğretmenin rolü sınırlandırılmış; öğretmen, belli bir programı uygulamaktan, öğrenci performansını ölçmekten/denetlemekten sorumlu bir “davranış teknisyeni” hâline indirgenmiştir. Öğrenciler ise kendi kendini yönetebilen, işleyen, kendine yatırım yapabilen “girişimci bir kişilik” olarak “inşa edilme” amacıyla ön plana çıkarılmıştır. Öğrencilerin kişilik ve karakterlerini, şahsiyetlerini, yeteneklerini geliştirmelerine, duygularını fark etmelerine yardımcı olmaları konusundaki öğretmenlerin rolleri görmezden gelinmiştir.
Teknobilimsel “akılcı” sistemin öncelikli ihtiyaçları ve modern ulus devletlerin “ulusal çıkarlarının” gölgesinde geri planda kalan eğitim, zorunlu bir öğretime dönüşmesiyle keskin bir kırılma yaşamış; dışsal bir sürece dönüşmesinden sonra bugünün eğitim anlayışları, yaklaşımları, paradigmaları kurumsallaşırken, okul denilen mekânlarda bütünsellikten uzak bir zeminde, öğrenen/öğrenci bireylerin toplumda üstlenecekleri rollere sadece teknik ve meslek temelinde hazırlanmalarına daha fazla önem verilmiştir.
Özellikle son yıllarda “teknikliğin” dijital ve sanal boyutlara taşınmasıyla, öngörülen insan/vatandaş modelinin “yeni/başka insana (transhümanizm)” dönüşeceği iddiaları ve öngörüleri dile getirilmeye başlamıştır. Eğitim düşüncesinin/anlayışının bu gelişimsel seyri içinde geleceğe yönelik yazılan senaryolar, insanları geleceğe yönelik beklentilerinde daha da endişelendirmektedir.
Eğitim, öğretim, öğrenci, öğretmen, eğitim/öğretim araçları, yöntemleri, sınıf/derslik, laboratuvar, bilgisayar, internet, akıllı tahta vb. kavramlar görece uzun yıllar boyunca pek değişmese de, özellikle son 200 yılda görülen pratik ve teorik değişimler, eğitimi de, hayatı da etkilemiş; gelecekte bu etkilemenin daha da artarak devam edeceği; hatta bugün hayal bile edilemeyen birçok değişikliğin, gelecek kuşakların alacağı eğitimde görüleceği gibi, gelecek kuşakları ve bu aradaki teknolojik gelişmeleri de sürece dahil ederek bu etki ve etkileşimin onları daha çok etkileyeceği, birçok kişi ve kurum tarafından endişeyle karışık dile getirilmektedir.
Her ne kadar bu gelişmeler ve değişmeler insanları gelecek endişelerine düşürse de, tarih boyunca her gelişme ve dönüşüm, önemli her dönemeçte insanları ürkütmüş; bir takım korkuları da tetiklemiştir. Bu endişelerin/korkuların en başta geleni genellikle “yabancılaşma sendromu” olmuştur. Hızlı ve büyük gelişmelerin, dönüşümlerin insanlığın “sonunu” getireceği; artık insanlıktan “çıkılacağı”; insan “kalmanın” mümkün olmayacağı; insan yaşantısının/hayatının devam edebileceği çevre şartlarının tamamen bozulacağı vb. yargılar çokça taraftar bulmuş, bunlarla ilgili senaryolar ve komplo teorileri üretilmiştir.
Böylesi dönemlerde insanların endişeleri/korkuları artmakla kalmıyor, umutları da tükeniyor. Olması muhtemel (ihtimal dahilindeki) olaylar ve olgular abartılarak gündeme getirilince, olması mutlak/kesin olaylar (olanları, olmakta olanları) ve olgular unutuluyor/unutturuluyor.
Sorunlar ve tehlike büyükse, bunlara karşı önlem alabilecek cevaplar, imkânlar, bilgiler de çoktur ve etkileri büyüktür. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bilginin, bilimin ve buna bağlı olarak teknolojinin geliştiği; yeni buluşlar ve icatların yapıldığı günümüzde, önceki dönemlerden çok daha fazla ilerleme sağlanmıştır. İletişim ve ulaşım araçlarının ve buna bağlı olarak bilgiye ulaşmanın hızı, ulaşılan bilginin çokluğu, bilgi/veri üretiminin artması ve kullanım alanlarının çoğalması; eğitimde araçların yanında pedagojinin, pedagojik yöntem ve materyallerin işlevsel olarak kullanımının artması vb. gelişmeler, umudumuzu kaybetmeyip diri tutmamız için bir avantajdır.
Daha iki yüz yıl öncesine kadar, çocuk eğitimi konusunda yaş seviyelerine uygun pedagoji uygulamaları ile ilgili bilimsel bilgi bulmak ve materyal temin etmek bir yana, çocuk edebiyatına yönelik ürünler konusunda da ürün kıtlığı yaşanıyordu. Pedagoji, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, arkeoloji gibi yeni bilim alanlarının yanında, fen bilimleri alanlarındaki gelişmeler, başta tıp olmak üzere birçok teknolojik yeniliğin hayatı kolaylaştırdığı ve sağlıklı yaşamanın yollarını sunduğu inkar edilemez.
Özellikle görüntüleme tekniklerindeki hızlı gelişmeler, insan beyni ve sinir sistemleri, mikrobiyoloji ve genetik alanları, nanomühendislikte nano materyallerin üretimi; uzaya çok uzaklara teleskoplar gönderilerek yapılan gözlemler, CERN’de atom altı parçacıklarla yapılan deneyler gibi bilimsel gelişmeler sayesinde, insan bazı endişeler taşısa da umutlu olacağı birçok nedenin olduğunu da unutmamalıdır.
Umut varsa, çare de vardır; imkân da oluşturulur.
RAMAZAN AKSOY - EĞİTİM YÖNETİCİSİ
DIĞER HABERLER
-
GİBİ Serisi 2 - Geleceğin Eğitimi, Eğitimin Geleceği, Öngörüler
12 Ağustos 2025, 09:46 -
İçim Kayıp Mezarlıklar Ülkesi
11 Ağustos 2025, 09:10 -
İstanbul Gazze için yürüdü
10 Ağustos 2025, 09:33 -
Tok Karnına “Bizden” Olmak!
10 Ağustos 2025, 09:20 -
Boykot Bir Seçim Değil, Mecburiyettir.
09 Ağustos 2025, 08:23 -
Öğretmen Yetiştirme Politikamız ve Hizmet İçi Eğitimler
07 Ağustos 2025, 22:43 -
GİBİ Serisi 1 - Geleceğin Eğitimi, Eğitimin Geleceği, Öngörüler
07 Ağustos 2025, 09:59 -
AnneSPİRİN
06 Ağustos 2025, 08:14 -
İnsan Ne Kadar Farklı Bir Varlık?
05 Ağustos 2025, 10:21 -
Alev Alatlı
04 Ağustos 2025, 06:18