Eğitimde Unutulan Bir Güç: Merhamet 27 Aralık 2025, 10:42
Eğitim denildiğinde çoğu zaman akla bilgi, başarı, sınavlar ve rekabet gelir. Oysa insanı insan yapan, bilgiyi anlamlı ve toplumu yaşanabilir kılan daha temel bir güç vardır: Merhamet. Yalnızca ahlaki bir erdem değil; insan fıtratına doğuştan yerleştirilmiş potansiyel bir güçtür.
Eğitim denildiğinde çoğu zaman akla bilgi, başarı, sınavlar ve rekabet gelir. Oysa insanı insan yapan, bilgiyi anlamlı ve toplumu yaşanabilir kılan daha temel bir güç vardır: Merhamet. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (sav) üzerinde ısrarla durduğu bu kavram, yalnızca ahlaki bir erdem değil; insan fıtratına doğuştan yerleştirilmiş potansiyel bir güçtür.
Kur’an, insanın yaratılışını anlatırken onun sadece akıl ve irade sahibi bir varlık olmadığını, aynı zamanda kalbi olan bir varlık olduğunu vurgular. Merhamet, bu kalbin en temel yetilerinden biridir. “Rahmet” kavramı, Kur’an’ın merkezinde yer alır; Allah kendisini “Rahmân” ve “Rahîm” olarak tanımlar. Bu, merhametin yalnızca bireysel bir duygu değil, varoluşu kuşatan ilahi bir ilke olduğunu gösterir. İnsan da bu ilkenin yeryüzündeki taşıyıcısıdır.
Ancak merhamet, kendiliğinden kusursuz biçimde ortaya çıkan bir özellik değildir. Fıtratta potansiyel olarak vardır; fakat gelişmesi, körelmesi ya da yönünü kaybetmesi büyük ölçüde eğitimle ilgilidir. İşte bu noktada eğitim, yalnızca bilgi aktaran bir mekanizma olmaktan çıkar; insan inşa eden bir sürece dönüşür.
Hz. Peygamber’in hayatı, merhametin nasıl eğitildiğine dair canlı bir örnektir. O, merhameti sadece öğütle değil, davranışla öğretmiştir. Çocuğa, yetime, yoksula, hayvana ve hatta düşmana karşı sergilediği tutum, merhametin öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir erdem olduğunu gösterir. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65) hadisi, bu eğitimin merkezine merhameti yerleştiren güçlü bir uyarıdır.
Merhametin eğitim yoluyla inşa edilebilmesi, en önce okulun kültüründe karşılık bulmasını gerektirir. Öğretmenler ve okul idarecileri, merhameti sadece anlatan değil, yaşatan bir iklim oluşturduklarında bu değer öğrencilerin karakterine yerleşir. Hata yapan bir öğrenciyi etiketlemek yerine anlamaya çalışan bir öğretmen, disiplin süreçlerinde cezayı değil onarıcı adaleti önceleyen bir okul yönetimi; merhametin soyut bir kavram değil, günlük hayatın doğal bir parçası olduğunu gösterir. Okulda kurulan her ilişki biçimi, kullanılan her dil ve alınan her karar, çocuklara merhametin nasıl bir değer olduğunu sessizce öğretir. Bu nedenle merhamet, okul kültüründe bilinçli olarak yapılandırılmalı; başarı kadar merkeze alınan bir anlayış hâline getirilmelidir.
Merhamet eğitiminin ilk ve en güçlü zemini ise ailedir. Anne ve babalar, çocuklarına merhameti öğreten ilk rol modellerdir. Çocuğun duygularını ciddiye alan, onu dinleyen, hatalarında kızmak, bağırmak, suçlamak yerine yol gösteren ebeveyn tutumu; merhametin davranışa dönüşmüş hâlidir. Evde kurulan iletişim dili, anne-babanın birbirine ve başkalarına karşı sergilediği tavır, çocuğun dünyayı nasıl algılayacağını belirler. Yardım edene teşekkür edilen, güçsüz olana şefkatle yaklaşılan, affetmenin mümkün olduğu bir aile ortamı; merhameti sözle değil, yaşayarak öğretir. Böyle bir aile ikliminde büyüyen çocuk, merhametli bir insan olarak yetişir.
Dünyanın dört bir yanında bitmeyen çatışmaların yaşandığı, sokağa çıktığımızda insanların birbirine karşı giderek daha tahammülsüz hâle geldiği bir zaman dilimindeyiz. Trafikte en küçük bir gecikmenin bile öfkeye dönüştüğü, gündelik hayatta sabrın hızla tükendiği, medyada ve televizyon ekranlarında ise neredeyse her gün şiddet ve üçüncü sayfa haberleriyle kuşatıldığımız bir gündemle karşı karşıyayız. Böylesi bir ortamda, çocuklara iyiyi, doğruyu ve güzeli nasıl göstereceğimiz sorusu artık ertelenemez bir sorumluluk hâline gelmiştir.
Çocuklar, dünyayı bizim anlattıklarımızdan çok, bizim yaşadıklarımız üzerinden tanırlar. Sürekli çatışmanın ve umutsuzluğun görünür olduğu bir dünyada; iyiliğin, merhametin ve vicdanın da bilinçli bir şekilde görünür kılınması gerekir. Bu noktada iyiliği öğretmek kadar, iyiliği çoğaltmak da biz yetişkinlerin görevidir. Çünkü çocuklara umut vermenin yolu, onlara hâlâ yaşanmaya ve yaşatılmaya değer bir dünya olduğunu gösterebilmektir.
Evet, dünya tüm bu olumsuzluklara rağmen yaşamaya değerdir. Ama onu yaşatmaya değer kılan şey; merhameti, iyiliği ve sorumluluğu çoğaltan insanların varlığıdır. Bugün her birimiz, sergilediğimiz küçük tutumlarla bile çocukların dünyasında iyiliğin mümkün olduğuna dair izler bırakabiliriz.
Bugün eğitim sistemlerimizde ciddi bir eksiklikle karşı karşıyayız. Başarı odaklı, performans merkezli ve rekabetçi yapı; merhameti, empatiyi ve vicdanı çoğu zaman öncelememektedir. Oysa merhamet eğitimi olmadan yetişen bireyler, bilgili olabilir ama erdemli olamaz. Erdemli bireyler olmadan da sağlıklı bir toplum inşa edilemez.
Kur’an ve Hz. Peygamber’in ısrarla üzerinde durduğu merhamet, bugün eğitimde yeniden merkeze alınması gereken temel bir değerdir. Çünkü merhamet, insanı sadece başarılı değil; iyi, adil ve güvenilir kılar. Ve ancak böyle bireylerle erdemli bir toplum mümkündür
Yunus Emre Gedikli
yemre.gedikli@gdh.digital
DIĞER HABERLER
-
Hasbihal Buluşmaları Zeytinburnu’nda Gerçekleşti
28 Aralık 2025, 16:28 -
Doğa Koleji Ziyareti
28 Aralık 2025, 15:43 -
Eğitimde Unutulan Bir Güç: Merhamet
27 Aralık 2025, 10:42 -
Mehmet Baran'dan ÖZKURBİR'e ziyaret
27 Aralık 2025, 08:42 -
Kral Kaybederse
27 Aralık 2025, 08:03 -
LGS-TYT Değişiyor, Anlam Derinleşiyor, Yeni Sınav Sisteminde Okuma Anlama Karnemizi Nasıl Yükseltiriz? LGS’nin ve TYT’nin Yeni Soruları ve Üst Düzey Anlama Becerileri
27 Aralık 2025, 07:56 -
ÖZKURBİR’DEN ÜYE ZİYARETİ
25 Aralık 2025, 09:38 -
Öğretmenler Odası: Kırılgan Bir Ekosistem
25 Aralık 2025, 08:50 -
Filistin Hakkında Konuşmalıyız Tiyatro Oyunu
24 Aralık 2025, 11:17 -
Aralık Ayı Yönetim Kurulu Toplantısı
24 Aralık 2025, 11:15

