Bunaltı 16 Ağustos 2025, 07:25

Işığı söndürüp karanlığı bir yorgan gibi üstüme çekiyorum. Dörtnala boşanıyor kelimeler zihnime. Kimim ben, bu karanlık çukurda işim ne? Korkuyorum… İçimde gittikçe büyüyen bir boşluk… Hiç bir şeyle dolduramıyorum. Büyüyen ve beni içimde yutan bir boşlukta kayboluyorum.
Yıldızlar kayboluyor gökyüzünde. Her şey karanlığa gömülüyor. Tanrının sesi çok uzak.
Duyulmuyor. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum…
Atları arabalara koşuyorum. Marki ve markizler baloda. Vasily Kuragin Emmayla vals yapıyor. Emma Bovary aristokrasiye dahil olmanın mutluluğuyla sarhoş. Mösyö Bovary nerde hata yaptım diye düşünüyor hala. Az sonra intihar edecek bir kadın. Zaten hep kadınlar intihar ediyor bu şehirde. Robunu hışırdatarak geçiyor Anna.. Vronski uzaklarda o sırada
St. Petersburg sosyetesi Kontes Elena Bezuhov’un salonunda eğlenirken uzaklarda zavallı Julien Sorel Madam de Renal’e ateş ediyor. Sana demiştim ben Julien! Bu işin sonu giyotinde biter diye. Emma Bovary elindeki siyanürü kurtuluş olarak ağzına götürüyor. İstasyonda bir telaş bir koşuşturma. Bir kadın trenin önüne atıyor, yıpranmış ruhunu artık daha fazla taşımaya tahammül edemeyen taze bedenini. Robundan tanıyorlar, Anna Karenina bu diyorlar. Küçümsüyorlar, ayıplıyorlar, yüzlerini çevirip geçiyorlar.
St. Petersburg’un arka sokaklarında kirli bir pansiyonun karanlık odasında bir sıtma nöbetinden daha kan ter içinde uyanıyor Raskolnikov. Artık yapmalıyım diyor. Aceleyle iniyor merdivenlerden. Kimse görmeden aldığı baltasını sırtında taşıdığı fakirliğin nişanesi olan paltosuyla gizliyor. İşte, binanın önünde şimdi. İşte, tefeci kadının kapısını çalıyor, içeri giriyor, baltasını olanca gücüyle kadının kafasına indiriyor
Raskolnikov Sonyanın şaşkın, ürkmüş bakışlarına bakışını dikerek “Ben senin önünde değil tüm yoksulların ve acı çekenlerin önünde eğildim.” diyor.
İçimdeki boşluk büyüyor. Ben küçülüyorum. Her şey her şey bu boşluğa akıyor. Bir ninni sesi kulaklarımda. Çocukluğuma sarılıyorum bir teselli olarak. Hesabı kitabı beceremediğim için kızıyorlar bana. Aç ve yalın ayak çıkıyorum evden. Şehir ve içindekiler arkamda kalıyor. Azizlerin yaşadığına inandığım başka bir şehir arıyorum kendime. Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum
Atları arabalara koşuyorum. Sezar arenada… Havaya kalkık olan başparmağını birden toprağa doğru çeviriyor. Bir köle elindeki mızrağı olanca gücüyle başka bir kölenin bağrına saplıyor. Hayvani kalabalık coşkun ve taşkın bir heyecanla kendinden geçiyor. Kölelerin kanı kupalarla Roma’nın tanrılarına sunuluyor. Gözlerim onu arıyor, nerdesin diyorum, nerde kaldın Spartaküs? Ordusunda can vermek için can atıyorum.
Celile’ye doğru yürüyor İsa. İyiliğin, güzelliğin, merhametin ve kutsiyetin sembolü olan yüzünde adanmışlık… Roma zorbalığı ve Yahudi kaypaklığı kıskacında bunalan ruhuyla soruyor: “ Yok mu halkıma yardım edecek olan? Tüm ezilenler, mahrum bırakılmış olanlar, cüzamlılar benim halkım. Kimler yardımcım olacak bu yolda?”
Uyuyamıyorum. Uyursam uyanamamaktan korkuyorum. Haberlere bakıyorum. Haçlı koalisyonunun uçakları Libya’ya özgürlük ve demokrasi yağdırıyor.
Suç sende, hep sende diyorum Bay Freud. Biraz sürrealist biraz İkinci Yeni özentisiyle yazdığım şiiri mırıldanarak uyumaya çalışıyorum.
Dikenli engebeli acılarla dolu uzun ve meşakkatli
Bir yolun sonunda insanlara aldırmamayı
Öğrendim ya geç kalmışlığımdan kaynaklanan
Üzüntülerimin telafisi yoktur bilirsin sen de
En uzun gecelerin en korkunç kâbusunu
Gördüğüm zamanlarda çocuklar ellerinde bidonlar
Su almaya gidedururken uzaklara kör kuyulara
Ben alçaklığınızın ve adiliğinizin zihnimde
Açtığı derin dehlizlerde kaybolur acılar içinde
Kıvranırdım ansızın bir ses beni benden çağırırken
Komşumun getirmediği bir tabak yemekle
Doyduğunu sanır mutsuz bakakalırdım gecenin
En koyu karanlığında kaybolan sıcak ve sevimli
Çocukluğumun gerçekleşmeyen düşlerine
Ömrüm tarlalarda uzayan bir yol olur
Anızlar içerisinde dumana boğulur ve yok olur
Derdim ama kimse
Beni görmez kimse beni duymaz sesim çıkmaz
Nefessiz kalır o çıkmaz sokakların
Çıkmazında oturur uzanmayacağını bildiğim
Bir elin uzanmasını nafile boşuna öylesine
Beklediğimi sanırdım aslında haykırırdım
Belki de ağlardım hatırlamıyorum ama
Ağladığımı ben hiç ve piç olmuş leş yığını
Bir sürü insan bozuntusu arasında daha
Fazla nasıl dayanırım bu hayata
HALİL ÖZ - EĞİTİMCİ YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Yaz tatilinin sonunda öğrencilere tavsiyeler
16 Ağustos 2025, 16:56 -
Bunaltı
16 Ağustos 2025, 07:25 -
İlk İnsanlar Vahşi Miydi?
15 Ağustos 2025, 06:53 -
Bir Öğrenme Mekanizması Olarak TAKLİD
14 Ağustos 2025, 08:39 -
Vicdanınıza Kayyum mu Atandı?
14 Ağustos 2025, 08:18 -
Hangi Kitapları Okuyalım
13 Ağustos 2025, 09:08 -
GİBİ Serisi 2 - Geleceğin Eğitimi, Eğitimin Geleceği, Öngörüler
12 Ağustos 2025, 09:46 -
İçim Kayıp Mezarlıklar Ülkesi
11 Ağustos 2025, 09:10 -
İstanbul Gazze için yürüdü
10 Ağustos 2025, 09:33 -
Tok Karnına “Bizden” Olmak!
10 Ağustos 2025, 09:20