Bir Öğrenme Mekanizması Olarak TAKLİD 14 Ağustos 2025, 08:39

Kavramların işaret ettiği mefhumlar dakik bir şekilde tesbit edilmediğinde herhangi bir tefekkür ameliyesi maksadına ulaşamaz. Bu durum ekseriyetle menfi bir cihetten ele alınan “taklid” kavramı için de geçerli. Halbuki “taklid” mekanizmasının hakikati, bu mevzubahis olumsuz suretten daha geniş bir anlam alanına sahiptir.
Şüphesiz ki körü körüne taklid, ezbere tekrar edilen ama hangi soruya cevap verdiği bilinmeyen formüller, içi boş klişeler, taassup ve hamaset yani “hakkı” verilmemiş, “tahkik” edilmemiş bir “taklid”, pek tabii ki eleştirilmeyi hak eder. Kelam ilminde zemmedilen “taklidî iman” da böyle bir inanma biçimine, inanılan unsurları derinlemesine anlamadan, tefekkür mesaisi harcamadan inanmaya işaret eder. Lakin taklidin bu versiyonları, insanın en güçlü öğrenme mekanizmasının arızalı kullanımları olarak görülmelidir. Peki nedir “bir öğrenme mekanizması olarak taklid”?
Çocukları gözlemlediğinizde, ebeveynlerini nasıl taklid ettiklerine şahit olursunuz. Oyunlarında babaları gibi işe gitmeyi ve araba kullanmayı taklid eden erkek çocukları, evcilik oynayıp bebek besleyen kız çocukları hemcins ebeveynlerinin minyatürü olurlar. Yetişkinliğe olan libidinal yönelim, bilinçdışı bir imgesel transferi beraberinde getirir. Anne ve babaları şaşırtan ve bazen güldüren “mukallid” şirinliklerin temelinde bu imgesel özdeşim vardır.
İnsanlığın başından beri eğitim bir hocanın gözetiminde yapılır. Zanaatler, ustadan çırağa taklid edilerek miras bırakılır. Bir yabancı dili öğrenmek için o dil konuşulur, anadili o dil olanlar taklid edilir, o dildeki metinler ezberlenir. Bir meleke kesbetmenin en işlevsel yolu takliddir.
İnsanların taklid etmek için yarıştığı oyuncular, sporcular, sanatçılar, yeni medyanın yıldızları “influencerlar” ve bunlar gibi pek çok figür, birer “ikon” veya “kült” olarak popüler kültürün tüketicileri için rol modeller vitrininde arz-ı endam ederler. Bu fenomenlerin ekonomik, siyasi, kültürel etkilerinin ne denli büyük olduğunu söylemek artık malumun ilamı olacaktır. Popüler kültür, insandaki özdeşim mekanizmasını bir kültür endüstrisine dönüştüren imaj fabrikasıdır aslında.
Freud, psikanalitik kuramında bir bağ kurma ve kişilik oluşturma biçimi olarak “özdeşim (identifikasyon)” kavramıyla bir nevi bu mekanizmanın önemini ifşa eder. Klein de hem davranışsal hem de duygusal ve fantezi düzeyinde gerçekleşen bir içselleştirmeden (introjeksiyon) bahseder. Lacan’da ayna evresi, Winnicott’taki geçiş nesneleri kuramı hep taklid ve temsil ile ilgili konseptlerdir. Erikson’un psikososyal gelişim kuramında da hem öğrenme hem de kimlik arayışının ifadesi olarak taklid mekanizmasını buluruz. Jean Piaget’in bilişsel gelişim kuramında “gecikmeli taklid” ve “sembolik oyun” kavramları da benzer bir mekanizmaya işaret eder. Lev Vygotsky sosyal ve kültürel bir bağlam içinde bilişsel gelişimi açıklarken “taklid ederek öğrenmeye” merkezi bir yer verir. Rene Girard, mimetik arzu kuramında, taklidi çok daha temel bir yere koyarak arzu mekanizmasını açıklar, hem öğrenmenin hem de toplumsal çatışmaların kökeninde yer aldığını söyler.
Ayna nöronlarında da fizyolojik düzeyde bir taklid mekanizmasını görebiliyoruz. Bir eylemi hem yaparken hem de görürken bu nöronlar aktifleşir. Bir bebek, annesinin yüz ifadelerini taklid ederken, bir kişi başkasının acısını veya duygusunu yaşarken (empati) de etkin olan bu nöronların varlığı, saydığımız pek çok psiko-sosyal kuramı nörolojik olarak desteklemiş oluyor. Meltzoff, bu nörobilimsel gerçekten çıkarım yaparak bebeklerin doğar doğmaz kendisi gibi biri olarak gördüğü karşıdakini (“like me” hipotezi) taklid ettiğini söyler. Giacomo Rizzolatti ise, buradan yola çıkarak beynin sosyal varlıklar olmamız için inşa edildiğini haklı olarak dile getirir.
Modern psikoloji öncesinde de pek çok hukemâ, taklid mekanizmasının öğrenme açısından ne kadar önemli olduğunun farkına varmıştır. Platon Devlet kitabında, idealist metafiziğinde merkezi bir yer tutan “mimesis(taklid)” kavramı bağlamında çocukların hangi yetişkin davranışlarını taklid etmesi gerektiğini tartışır ve bir pedagojik formasyon ortaya koyar. Aristotales de eğitimde taklidin önemli bir yeri olduğunu düşünür. Stoacılar ahlaki örneklik bağlamında taklidi önemser. Farabi taklidi primitif bir öğrenme yöntemi olarak benimserken İbn Sina da taklidin ahlaki öğrenme bağlamında etkili olduğunu düşünür. İmanda “tahkik” ve “taklid” kavramını ortaya koyan İmam Gazzali de eğitimde ilk adımın taklid olduğunu söyler.
Ortaçağ Hristiyan felsefesinin en önemli figürlerinden Augustinus, diğer filozoflar gibi taklidin eğitimde ilk aşama olduğunu düşünür. Daha geç dönem bir bilgin olan Aquinolu Thomas ise yine ahlaki öğrenmede taklidin çok işlevsel olduğunu belirtir. Rönesans düşünürlerinden Erasmus da iyi insanların taklidini tavsiye eder, dil ve ahlakın gelişiminde taklidin önemine değinir. Aydınlanma döneminde John Locke, daha sonrasında John Dewey de taklidin bir nevi eğitimde başlangıç yöntemi olarak kullanılabileceğini söyler.
Filozofların görüşleri için şu şerhi düşelim: Filozoflar felsefi, metafizik ve bilimsel bilgi aradıkları için, taklid ile alakalı daha ihtiyatlı veya eleştirel görüşlere sahip olabilirler. Fakat bizim odak noktamız olan eğitim söz konusu olduğunda olumlu ve bilinçli bir örnek almanın menfiliğini savunacak pek kimse yoktur. En azından eğitimin ilk aşamasında taklidin etkili ve gerekli olduğunu teslim ederler.
Burada gördüğümüz görmediğimiz bütün felsefe-bilim insanlarının çalışma ve tesbitlerinden, “taklid” mekanizmasının insan tabiatına nasıl içkin bir unsur olduğunu anlayabiliyoruz. Bu hakikat veçhiyledir ki Allah-u Teala, din-i mübîn olan İslam’ı sadece bir kitap ile değil onun eğiticisi ve öğreticisi bir peygamber ile göndermiştir. Rasulullah’ın (s.a.v) “Ben size bir baba gibi öğretiyorum” (Darimi, Sünen) sözü bunu çok veciz bir biçimde ifade eder. Şunu sarahaten belirtelim ki nübüvvetin hikmeti sünnettir. Nitekim kendisine kitap verilmemiş pek çok peygamber vardır ki onlar sadece ortaya koydukları sünnet ile ümmetlerine rehber olmuşlardır.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber (s.a.v) için tebliğ, tebyin, talim, tezkiye gibi pek çok görev zikredilmiş, bunları da kendisi sünneti ile ifa etmiştir. Kendisi için ayette beyan buyrulan “usve-i hasene” ifadesinin maksadı da, “en güzel örnek” olması bakımından tam bir “taklid edilecek rol model” anlamıdır. Peygambere itaat Kur’an’da defaatle emredilirken aynı zamanda “ittiba” da emredilir. Tâbi olmak anlamına gelen bu kelime, anlam haznesinde adım adım takip ve taklid etme manasını da taşır.
Bu örneklik daha sonra peygamberin varisleri olan alimlerle devam etti. Salihlerin, alimlerin dinî ve ahlakî timsaller olarak menkıbeleri anlatıldı. Bu anlatılar ferdî ahlakın ve ictimaî asabiyyenin harcında çok önemli bir yer tuttu.
Bu arada “taklid”, mezhebî bütünselliği takip etme anlamında bir terim olarak fıkhın bilimsel formasyonunda da mevcuttur. Lakin ahlaki örnekliğin taklidine İslam alimleri hassaten dikkat çekmişlerdir. İmam Şâfiî bu taklid etmeden ötürü alimin sözünden önce davranışının geldiğini belirtir. İmam Nevevi ve İbn Âbidîn de sadece fetvada değil terbiye ve ahlakta da taklidin olması gerektiğini söylerler. Kelam alimleri itikadi konularda taklidi eleştirirken ahlaki ve amelî konularda bunun gerekliliğini vurgulamışlardır.
Mutasavvıfların da bu konuda hikmetli teşhis ve tesbitleri olmuştur. Cüneyd-i Bağdadi tasavvuf yolunun Hz. Peygamberi taklidden ibaret olduğunu söylerken, İmam Rabbâni de seyr-u sülûkun taklidle başlayıp tahkike dönüştüğünü belirtir. Mevlana’nın mürid ve mürşid ilişkisini çocuk ve anne ilişkisine benzetmesi ise son derece isabetli ve tam olarak konumuza ışık tutan bir teşbihtir..
Taklidin pedagojik önemine de dikkat çeken alimlerimiz olmuştur. İbn Haldun, çocuğun etrafındakileri, özellikle de öğretmenini taklid ettiğini söylerken bunun telkinden daha etkili olduğunu ifade eder. İbn Kayyım da en etkili öğretimin “hal” ile olduğunu çünkü çocuğun önünde yapılan her işin kalbine nakşolunduğunu söyleyerek basiretli bir tesbitte bulunur.
Taklid mekanizmasının ne kadar işlevsel olduğu aşikar. Farklı cihetlerden yapılan araştırma ve tefekkür de bu mekanizmanın farkında olmayı ve onu doğru bir istikamette kullanmayı teşvik ediyor. Farklı disiplinler de kendi biçimsel dizgelerinde bu mekanizmayı formüle ediyor. Mitolojiden psikolojiye, sosyolojiden nörolojiye, felsefeden dini ilimlere uzanan geniş bir yelpazede bu mekanizma açıklanıyor ve işleniyor. Taklidin ehemmiyetine dair düşünce dünyasında icmalî ve yüksek nisbette bir konsensüs olduğunu söyleyebiliriz.
Elimizdeki muhassal, bizi insanın hakikatine dair küllî bir kaideye götürüyor. İnsan taklid ederek öğrenen bir canlıdır. Hatta canlıları gözlemlediğinizde bütün hayvanların taklid ederek öğrendiğini gözlemleyebilirsiniz. Bu da taklid mekanizmasının biyolojik düzeye kadar inen bir derinliğe sahip olduğunu gösterir.
Taklid, insanın epistemik ve bilişsel kapasitesinin kurucu unsurlarından biridir. Bu kaide eğitimcilere, alimlere, mütefekkirlere, bireyin ve toplumun eğitiminden sorumlu olan kişilere ciddi bir sorumluluk yüklüyor: Temsiliyet…
En iyi eğitim yöntemi olarak “temsiliyet” de, tefekkür mesaisini hakeden bir mesele olarak bizi bekliyor.
MEHMET YILDIRTAN - ARAŞTIRMACI YAZAR
DIĞER HABERLER
-
Bunaltı
16 Ağustos 2025, 07:25 -
İlk İnsanlar Vahşi Miydi?
15 Ağustos 2025, 06:53 -
Bir Öğrenme Mekanizması Olarak TAKLİD
14 Ağustos 2025, 08:39 -
Vicdanınıza Kayyum mu Atandı?
14 Ağustos 2025, 08:18 -
Hangi Kitapları Okuyalım
13 Ağustos 2025, 09:08 -
GİBİ Serisi 2 - Geleceğin Eğitimi, Eğitimin Geleceği, Öngörüler
12 Ağustos 2025, 09:46 -
İçim Kayıp Mezarlıklar Ülkesi
11 Ağustos 2025, 09:10 -
İstanbul Gazze için yürüdü
10 Ağustos 2025, 09:33 -
Tok Karnına “Bizden” Olmak!
10 Ağustos 2025, 09:20 -
Boykot Bir Seçim Değil, Mecburiyettir.
09 Ağustos 2025, 08:23